büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.


''Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.'' -Mustafa Kemal Atatürk

26 Mart 2014 Çarşamba

Birde Bu Açıdan

Konu gündem. 

Gündem karman çorman. 

Şu anlık gündeme bakış açısı 3 şekilde. Cemaatçiler, Akpliler, tarafsızlar. Peki ya 4. bakış açısı? Hiçbir şeyden haberi olmayanların fikri?

Şimdi kendini köyde yaşayan 50 yaşındaki Himmet amcanın yerine koy. Tek işin köyündeki bahçen. Her gün çocuğunun cebine harçlık koyamayacak kadar az para kazanıyorsun. Sabah kalkıyorsun bahçeni suluyorsun akşam olunca geçiyorsun televizyonun karşısına. Köy yeri, belediye yayınında gösterdikleri kanallardan başkası çekmiyor. Atv, Kanal D, Star, Show, Fox, Samanyolu. Bunlardan başka birini açma şansında yok. İzliyorsun. Çıkan tapelerden, ses kayıtlarından falan hiçbirini doğal olarak bilmiyorsun, izlememişsin. Soran olursa ağzından çıkan cümle televizyondan duyup aklında kalan cümlelerden başka bir şey olmuyor. ''Başbakan montaj diyo. Montaj onlar montaj.'' diyorsun. Hemde daha kasetleri bile izlemeden. 

Kabul edelim, biz her ne kadar sabahlara kadar internette tapeleri dinleyip yorum yapıp yazdıklarımızdan nefret aksa da, köydeki insanlar o çok hakaret edilen ve izlemeyip kendince ayar verdiğin medya kuruluşları ne derse ona inanıyor.

Sen hiçbir kaset yetmemiş gibi birde 25 Mart'a özel kaset istiyorsun. 

Himmet amcanın derdi yaşamasını kolaylaştıracak şeyler. 

Mesela,

Himmet amca çocuğuna her gün süt alacak kadar zengin biri değil. O yüzden hep eleştirilen ''okul sütü'' Himmet amca için dev bir hizmet. Eskiden Himmet amca hastaneye gittiğinde yok sağlık karnesi, yok yeşil kart, yok barkotsuz muayene olamama gibi dertle uğraşıyordu. Şimdi sadece TC kimlik numarasıyla muayenesini olabiliyor. Hasta haliyle hastane köşelerinde saatlerce sıra beklemiyor. 

Sen dershaneler kapatılıyor diye feryat figan ağlarken çocuğunu okula gönderebildiği için kendiyle gurur duyacak kadar sevinen Himmet amca, senin dershanelerini sikine bile takmıyor. Zaten parası yok nasıl yollasın çocuğunu? Köyünde olan tek bir öğretmen var ve Himmet amca için o tek öğretmen ümit kaynağı. Ne dershane ne başka bir şey umrunda olmaz. Öğretmeni o köye atayan insana bakar.

Sen internette petrol zammına, mazot zammına, doğal gaz zammına saatlerce sayıp söverken Himmet amca zam haberlerini görünce kanalı değiştiriyor. Çünkü arabası yok, evi sobalı. 

Sen bir elinde note 3, diğer elinde ayfonla dağıtılan tabletleri eleştiri yağmuruna tutarken Himmet amca çocuğu bilgisayar gördü diye sevinçten havalara uçuyor. 

Sen online randevu sisteminden kendine randevu almaya erinirken Alo 182 denilen sistem Himmet amca için baş tacı. Himmet amca doktora muayene olmak için kuşluk vaktinde kalkıp hastane önünde bekliyordu. Şimdi ise bir alo demesiyle işi halloluyor. 

Himmet amca senin attığın tweetlere değil, yazdığın yazıları değil, köylerine kadar gelen akil insanların sözlerine inanıyor. Hükümet gücünü tam da bu noktadan alıyor işte.

Sen Akp'nin dağıttığı kömürü, makarnayı küçümserken sobasına atacak odun bulamayan Himmet amca için o kömür elmas niteliğinde. Evet 2 paket makarnaya oyunu satıyor. Evet 2 paket kömüre oyunu satıyor. Çünkü aç, üşüyor, bakması, büyütmesi gereken çocukları var. Sen kombili evinde onlara bok atarken kömürü alan adamlar o yüzden Tayyip'e tapıyor. Senin beğenmediğin makarnaya talip olacak kaç tane yoksul aile var bu ülkede hiç oturup bunu etraflıca düşündün mü?

Sen bu adama gidip Erdoğan hırsız desen ne fayda? 

Akpliler kendi ağızlarıyla açık açık söylüyor bu dediklerimi: ''Eğitim seviyesi arttıkça Akp oyları azalıyor'' Taner Yıldız sadece bunu dillendiren insan. Hepsi biliyor böyle olduğunu. O yüzden bu hükümet bu kadar senedir tek başına hüküm sürüyor. Cumhuriyet ile yönetildiğimiz her 8 günün 1 inde Akp hükümette kalmış. Evde zor tuttuğu %50 yi  acaba evde tutmasaydı hükümet kalıcı olabilir miydi sence?

Şimdi çok okumuş fakat analiz yeteneği yerlerde sürünen sevgili entellektüel sığır, senin oyunda bir oy, Himmet amcanın da. Sen her şeyden haberdar olanla bildiklerini pekiştirirken Himmet amca kendisine sunulan senin için ufak ama onun izin dev hizmetlere bakıyor. 

Bu minvalde önemli olan bilginin yanında hareket etmek değil, cahile yol göstermektir. 

Her ne kadar okumuş insan varsa bu memlekette bir o kadar da cahil insan var. Hiçbir şeyden haberi olmayan insanlar var memlekette bunu kabul et artık. Sadece etrafımızdakilere bakarak yorum yapmak basit geliyor olsa da gerçekten bir şey başarmak istiyorsan bakış açımızı ve gördüğümüz insanları genişletmeliyiz. 

Yanlış anlaşılmasın. Tayyip'i sevmiyorum. Cemaati sevmiyorum. Siyaseti sevmiyorum. Ama bu benim olaylara bakış açımı görmemi engellemiyor. Sen aynı şeyleri tekrar edip kitle bilinçlendirmesi yapmadığın müddetçe daha çok Tayyip görür bu ülke.

Sağlıcakla.


17 Mart 2014 Pazartesi

İçimizdekiler

Selam kaptan.

Aslında blog işini bırakacaktım. Gerek zaman ayıramamdan gerekse bu işi yapan binlerce insandan sadece biri olarak kendi çevrem dahil insanları ikna edememem beni bu yolun sonuna getirecekti. Lakin geçenlerde bir ağabey tavsiyesiyle tekrar tutundum bu işe. 

''Barney'' dedi, ''kalıcı olmak için ne yaptın lan bu hayatta? Ne için yaşıyorsun olum?'' Cevap veremedim. Küçüklüğümüzden beri bize öğretilen şeyleri düşündüm, acaba içlerinden gerçekten başarabildiğim bir şey var mı diye. Ee şiir yarışmasında birinci olmuştum? Resim yarışmasında da birinciliğim vardı? Flüt çalabiliyodum? Okul başkanıydım olum ben? Bando takımındaydım, okul maçlarında seyircilerin amigosuydum? O kadar kitap okuyordum? Ne yani, bütün bunları yapan bir insan boş bir insan mıydı? Lafı ne demeye getiriyordu bu adam?

Evet. Bomboş bir insanmış meğer. Onların hiçbirinin benim geleceğime yararı olmadı, olmayacak. Onlar sadece anlık şöhret ve mutluluk getiriyor. İşe girmek isteyince kimse bana gençken ne yaptın diye sormayacak. Haksızlık ama bu. Ben aylarca flütte si bemol notasını öğrenmek için çabaladım. Takım kazansın diye avazım çıktığı kadar bağırdım. Resim yarışmasında Garnizon Komutanı'ndan ödül aldım. Bunlar nasıl olur da benim işime yaramaz? Ödülü alırken yüzlerce insan sadece bana bakıp beni alkışlıyordu, nereye kayboldu o insanlar? 

Ama yok. Üzgünüm. Öyle bir köklü sistem üzerine yerleştirilmiş bir eğitim anlayışımız var ki, insanları olmak istedikleri gibi değil; olmak zorunda oldukları bireyler olarak yetiştiriyoruz. 

Bir öğretmenim vardı. İki çocuğu vardı. Biri çok çalışkandı. Denemelerde tam puan yaptığı bile oldu. Diğer çocuk ise sadece resim yapıp dergi okuyordu. Derslere gitmediği bile olurdu. Ama öğretmenim asla o çocuğa kızmadı. ''Nasıl yetişmek istiyorsa öyle yetişsin'' derdi hep. Çocuklarından biri tıp okuyor, diğeri resim öğretmenliği okuyor şu anda. Her iki çocukta kendi kaderini kendi çizdi. Aynı 3 İdiots da ki profesörün torunu doğduğunda söylediği cümle gibi, ''Ne olmak istiyorsa kendi karar versin.''

Ne yazık ki okulda öğrendiğimiz çoğu şey ilerde hiçbir işimize yaramayacak. Zaten her sınıfta vardır bu tip öğrenci, tahtaya soru yazılınca ''Hocam bu soru ilerde ne işime yarıyacak yea'' diye sitem eder. Lisenin sonunda gireceğin sınavdan başka pek bir yerde karşına çıkmayacak karşına. Girdin diyelim o sınava. Kazandın. Güzel bir üniversite okudun. İşe girmek için bir şirkete başvurdun ve seni mülakata çağırdılar. Ne anlatacaksın o adamlara şimdi? ''Amca ben blok flüt çalabiliyom, eskiden de okul başkanıydım zaten'' mi diyeceksin. Anında kapı dışarı ederler. Torpilin yoksa mülakatı kazanma şansın çok küçük olduğu için okulda başardığın ufak tefek akademik başarılar orada da hiçbir işine yaramayacak. 

Diyeceğim o ki, sizden beklenmeyen işler çıkarın ortaya. İnsanları şaşırtın. 

Yanlış anlaşılmasın, kendini kanıtlama çabasına giren, egosu tatmin olmamış biri değilim. Tam tersi, çoğu insanın yaşamak isteyeceği şeyleri yaşamış biriyim. İleriye dönük kalıcı işler çıkarmak için, gelecekte bakınca nereden nereye geldiğimi fark etmek için yazıyorum burada. 

Flüt çalmamın, bando takımında olmamın, amigo olmamın bana nasıl yararı yoksa, bu blogunda bana bir yararı yok. 

Bu yazı biraz antreman olsun, yeni yazılarla geliyorum. 

Kendinize iyi davranın.

©Barney Sikkinson

Öperun.



11 Mart 2014 Salı

Umut

Bitti.

Umudun adı gözlerini kapattı hayata.

Tüm Türkiye ortak ses. ''Uyan''

Uyanmadı.

Gencinden yaşlısına; solcusundan sağcısına; yobazından şakirtine; dincisinden ateistine herkesin tek bir çatı altında toplandığı olaylar sırasında, herkesin ''Halk'' olduğunu hatırladığı zamandan bu yana bizim için savaştı.

269 gün süren en büyük direnişi gösterdi.

Ama olmadı işte.

Bir ekmeğin bedeli ölüm olmamalıydı.

Toprağa değil, yüreğine gömecek bu millet Berkin Elvan'ı.

Gazeteler, dergiler, makaleler unutur, siz unutmayın diye yazdım.

Blog kapanırsa kapansın. Bu saatten sonra sikimde değil.

Her girdiğinizde gözünüze ilişsin diye yazdım. Unutmayın.

Umut mu?

Tükendi.


8 Mart 2014 Cumartesi

Black Swan

Saygılar kaptan.

Tüm gününü telefonla mesajlaşarak geçirmekten, sevdiğin kızın tweetlerini favorilere eklerken parmaklarının ağırmasından, her gün aynı ortamlarda vakit öldürmekten için daralmıyorsa problem büyük. Çünkü çoğu şeye kayıtsız kalmaktır bu. Gelecek nesillere ve en önemlisi kendi geleceğimize bir ihanettir. Çevremizdeki insanların açığını aramaktan çok kendi açığımızı kapatmayı yeğlemeliyiz. Yönetilen bireyler olarak kendimizi geliştirmek için bir şeyler yapmıyorsak yöneten kısım asla bizim için savaşmayacaktır.

Benim sana bu blogda kitap okumandan başka vaad edeceğim bir şey yok. Senden veya dışarıdaki herhangi bir insandan da hiçbir farkım yok. Sistemin hiç siklenmeyen bireylerinden biri olarak kurulmuş olan düzeni çözmeye çalışan, yaşadığımız ve bize yaşatılacak olası şeyleri bilmeyi hedefleyen ve bu amaç uğruna hayatını heba eden, kendi hayatımın devrimcisiyim sadece.

Bütün öğretmenlerin ortak bir lafı vardır. ''80 almak istiyorsan 100 ü hedefle.'' Yani yapmak istediğin şey her neyse en üst düzeyini hedefle ki almak istediğin sonuca ulaşasın. Eğer en üst seviyeyi hedeflemezsek asla orta seviyeye ulaşamayacağız demektir. Eğer orta seviyeyi hedefleyerek hedefi küçük tutarsak bu sefer alçak seviyeye ulaşırız. Yani imkansızı iste ki mükemmeli yaşayasın. Ben de böyleyim işte, kapasitemin her zaman sınırlarını zorlayan, hedefi hiç alçak tutmayarak orta seviyelerde dolanan bireyim.

Hiçbir filmi kendi süresinde bitirdiğim olmadı. Göze çarpan sahnelerde durdurup filmin bana gizlice göstermek istediği şeyi deli gibi merak ederek sabahlara kadar araştıran biriyim. Eğer herkesin bir hayat felsefesi varsa benim de hayat felsefem bu işte; öğrenmek. Mutlu muyum diye sorsan, hayır. Ama seviyorum böyle olmayı. Kendi kişiliğimi oturtamadıktan sonra başkalarına ahkam kesecek de değilim. Kendi kendime renklendiğim bu blogda üç beş benim gibi araştırmaya meraklı insanlarla tanışıyorum. Onların bana artı bilgi katması, benim onlarla fikir alışverişinde bulunmam benim için tarif edilemez bir mutluluk. Eskiden blog yoktu ben gene araştırıyordum. Sözlük veya forum gibi yerlerde yazıyordum. Arkadaş tavsiyesi üzerine açtım burayı. Öyle aman aman büyük bir kitleye de hitap etmiyorum gördüğün gibi. Gene de yazmayı, bildiklerimi yazıya dökmeyi seviyorum.

Al hacı bu da kısaca Barney Sikkinson'un varoluş hikayesi.

Sen genede siktir et benim ne olduğumu da anlatacaklarıma kulak ver.

Fight Club'ı anlatırken de belirttim. Artık biraz film ifşalarına girmeyi planlıyorum. Vakit buldukça naçizane birkaç tespitimi burada seninle paylaşacağım.

Black Swan filmini daha önce Monarch Zihin Kontrolü yazısının sonlarına doğru aktarmaya çalışmıştım. Natalie Portman'ın da nasıl biri olduğunu geçen haftalarda Fight Club yazısının başında anlattım. Ama ben hiçbirini okumamışsın varsayarak her şeyi baştan anlatacağım. Oldukça da uzun bir yazı olacak. Daldan dala atlıycam, gözlerini ayırmadan izle.

Natalie Portman yahudilerin, siyonların, masonların elinde oynattığı, kukla olarak kullandığı bir kişiliktir. Tamamiyle bir seks kölesidir.


Natalie Portman'ın öyle bağlantıları var ki götün uçuklar. Resimde gözüken kişi Nat Rothschild'dir ve Portman'ın eski sevgilisidir. 


Aynı Portman, Hillary Clinton'ın da çok sevgili dostudur.


Natalie Portman ile Bill Clinton perşembe sohbetlerinden arkadaş değiller tabi ki. 


Obama'nın 2008 seçimlerinde de seçim yüzüdür. 

Natalie iktidar yanlısı çıktı Rıza baba.

Natalie'yi anlatan bu kısa belgeselimizin ardından tekrar filme dönelim.

Portman'ın filmdeki adı Nina. O yüzden ondan Nina diye bahsedeyim karışıklık çıkmasın.

Filmi izlediysen ve sende Nina'nın psikolojik hasta olduğunu düşünüyorsan, bütün o olayları sadece ruh sağlığı bozuk olduğu için yaşadığını zannediyorsan gel moruk, çözümün bende. Sana şimdi bir orta boy Natalie Portman yazıyorum, bunu sabah akşam yemekten önce iç bişeyciğin kalmaz. Hehe, gel gel kemerini sıkı bağla uçuşa geçiyoruz şimdi.


Filmde geçen bu...


...bu...


...şu...


...onlar bunlar şunlar. 

İşte bütün var olan bu sahneler Nina'nın bir alter kişiliğe yani birden fazla kişiliğe sahip olduğunun kanıtıdır. Yani Nina kontrol ediliyordur. Kendisi gibi hareket etmiyordur. Monarch Zihin Kontrolü nedir ne değildir az çok biliyorsundur. İşte bu yöntemin nasıl işlediğini anlatan bir filmdir Black Swan.

Monarch Zihin Kontrolü bir insanı yönetmektir. Bildiğin insanın zihnini ele geçirmektir. Bu yöntem gerçekten uygulanmıştır insanlar üzerinde. Daha sonra çok tepki alınca vazgeçilmiştir ve insanlardan özür dilenmiştir. Oldu canım. Geçiniz.

Bu yöntem ABD başkanının üzerinde de uygulanmıştır. 





Bill Clinton Mind Kontrol izlersen görebilirsin. 

Black Swan filminde de Nina'nın zihni kontrol ediliyordur. Kanıtlara devam ediyorum. 


Nina'nın vücudunda filmin başından beri belli belirsiz yaralar gözükür. Ne olduğunu en son anlayacaksın tabi. Okumayana iş yok bu blogda. 


Monarch Zihin Kontrolünün simgesi kelebektir. Nina'nın odasının duvarlarında da kelebek figürleri yer alır. 


Nina'nın gittiği bale kursundaki öğretmen öğrencilerine şöyle bir soru yöneltir...


''İçinizden hanginiz her iki kuğuyu da canlandırabilir? Hem beyaz, hem siyah.''

Normalde filmin son sahnesine kadar iki kuğu vardır. Biri siyah, biri beyaz. Nina beyaz kuğudur, ta ki siyah kuğuyu öldürüp her iki kuğuyu da canlandırana dek. Yani dans hocası burada filmin sonunda ne olacağıyla ilgili ufak bir spoiler veriyor.

Hocanın bu soruyu yöneltirken aynadan yansımasının gösterilmesi oldukça anlamlıdır. Alter egoya bir gönderme vardır. 



Nina evine giderken yanından geçen kızı saniyelik olarak kendi gibi görür. Ki filmin yarısı bu şekildedir. Yanından geçen kız ise Nina'nın filmin sonunda öldürüp onun yerine geçeceği kızdır. Yani gerçek Siyah Kuğu'dur. 


Nina o kızı saniyelik olarak kendiymiş gibi görmeye devam eder. 



Filmde Siyah Kuğu'yu sürekli Nina olarak gösterirler. Tabi bunlar bir anlık görüntülerdir. 

Bak bu durumu şöyle özetleyeyim. Nina'nın tek hayali Siyah Kuğu olmaktır. Bu kızda gerçek Siyah Kuğu'dur. Az öncede belirttim. Normalde bir Siyah bir de Beyaz kuğu olacaktı. Fakat Nina filmin sonunda Siyah Kuğu'yu oynayan kızı öldürüp Siyah Kuğu'nun yerine geçecektir. Nina Siyah Kuğu'yu öldürürken kendi değildir, kontrol altındadır. Bu da Nina'nın ''zorla'' Siyah Kuğu yapılmak istendiğinin bir kanıtıdır. 



Yönetmen sürekli ama sürekli Siyah Kuğu'yu bir anlığına Nina olarak göstermiştir. Bu da filmin sonuna bir göndermedir. 


Şöyle de bir şey var ki, aynı yönetmen Nina'nın gösterildiği sahnelerde kadraja birer Beyaz Kuğu koymuştur. 


Arka planda gösterilen Beyaz Kuğular ve gerçek Siyah Kuğu'nun Nina olarak gösterilmesi Nina'nın bir Alter Egoya sahip olduğunun yani birden çok kişiliğe sahip olduğunun bir göstergesidir. 


Filmde geçen bu tür yansıma sahneleri Nina'nın birden çok kişiliği olduğunun kanıtıdır. Filmi izlediysen eğer oyuncudan çok aynanın kullanıldığını sende fark etmişsindir zaten.


Nina'nın annesi kızın yatağının yanındaki şifonyere bir müzik kutusu bırakır. Müzik kutusunu bıraktığı yere dikkat et ilerde bir yerde işimize lazım olacak. 


Nina'nın odasında büyük bir beyaz tavşan bulunur. Bu tavşan zihin kontrolünü gerçekleştiren insanları temsil eder. Bir İlluminati simgesidir. Heö? Nasıl olum? 


''Beyaz Tavşanı takip et.''

Matrıx'i izlediysen bu sahneyi biliyorsundur. Televizyonunu yeni açan seyirciler için tekrar edelim, Neo ''Beyaz Tavşan'' ı takip ettikten sonra boyutlar arası geçiş yapardı.


Aynı şekilde Alice Harikalar Diyarında Alice bir ''Beyaz Tavşan'' ı takip eder ve gerçeküstü bir dünyaya geçiş yapardı. Beyaz Tavşan zihin kontrolü yapan adamı temsil ediyordu. Hatta en baştan beri elinde bir saat vardı ve sürekli tabakhaneye bok yetiştirme derdindeymiş gibi hareket ederdi.


Tabi biz bunları konuşurken Nina'nın yaraları belirginleşmeye devam etmektedir. 


Nina'nın vücudundaki bu yaralar Nina'yı sürekli rahatsız etmektedir.


Hacı bi sırtıma el atsana ya. Ohhh tam ora. Ohhh kaşı kaşı.

Bu yaralar Nina'nın içindeki şeytanın göstergesidir.  


Nina, Papua Yeni Gine Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı kılıklı dans hocasıyla katıldığı bir gecenin ardından bu heykelin önüne gelip iki lafın belini kırarlar. Heykele dikkatli bakarsan eli, yüzü ve cinsellik organı yoktur sadece kanatları vardır. Bu da teslim olmuş bir Kuğu'yu temsil etmez mi? Teslim olmuş bir Siyah Kuğu? Cillop gibi eder moruk.

Nina'nın içinde başka biri vardır. Sürekli onu kontrol etmektedir. Vücudunda çıkan yaralar hep o yüzdendir.


Filmin sonlarına doğru gerçek siyah kuğuyla lezbiyen ilişkisi yaşadığı sahnede Nina'nın cildine dikkatli bakıldığında gerçek bir insanın derisinden çok farklı olduğu anlaşılabilir. 

Bu bize genellikle tüylerimiz diken diken olunca olur ama onunla alakası yok tabi amına koyim. 


Filmin sonunda dans ederken cildine dikkat et, tırtıklı Nina'yı sende gör. 

-Abi bana ordan bi Nina verir misiniz?
+Tıırrrrrrrtıkklı mı olsun tırrrrrtıkksız mı?
-Yok tamam kalsın.


Vücudunda beliren bu tür şekiller ve yaralar Nina'nın aslında başka biri olduğunun göstergesidir.

Nina gerçek Siyah Kuğu ile birlikte bir diskoya kafa dağıtmaya gider. Yanında erkek arkadaşları da vardır. Diskoya gittiklerinde dans etmeye başlarlar. Bu sırada yönetmen saniyenin onda biri kadar ekranda kalacak şekilde sübliminal mesaj vermeye başlar.



Saniselik olarak gözüken bu resimlerde Nina'nın birden çok kişiliği ekrana getirilir. 


Nina dans ederken arkada Nina'nın Beyaz Kuğu hali ve ''Şeytan''


Gene dans ederken bir anlığına bale hocasını arkasında görür.


Arka planda bu seferde Nina'nın telli duvaklı hali gösterilir.

Bunların gösterim amacı senin beynine filmin sonuyla ilgili mesaj göndermektir. Sübliminal mesaj olarak ekrana gelen resimlerin hepsi filmin ne anlatmak istediğini açıkça belli ediyor. 


Sübliminal olarak Nina'nın Siyah Kuğu olduğu görüntüyü gösteriyorlar. Ki daha Nina Siyah Kuğu olmadı. Şu anlık sadece Beyaz Kuğu. 

Şimdi.


Bu ve...


...bu görüntü filmin kopuş yeri. Her iki fotoğrafta da bulunan kırmızı göz şeytanı temsil ediyor. Nina'nın içindeki şeytan. İzlendiğinin, kontrol edildiğinin bir kanıtıdır. Ve bu görüntüler sadece saniselik olarak ekrana geliyor. Bunları da aklında tut, ilerde gene lazım olacak. 


Nina'yı Siyah Kuğu olarak göstermeye devam tabi...


Defalarca söyledim, bu görüntüler ekrana saniselik olarak geliyor. Durdurup izlemeden, merak edip araştırmadan bunları öğrenmek mümkün değil. 

Burada azcık mola verelim. 

Dev yapımlı filmler, dizilerde illa ki foreshadowing bulunur. Bu senin filme olan saygını artırmak için yapılır. Bu yönteme başvuran yönetmenler genellikle filmlere sübliminal mesajda yerleştirir. Sübliminal mesaj da aslında bu yöntemin bir parçasıdır fakat günümüzde cinsel içerikli sübliminal mesaj daha fazla kullanıldığı için artık foreshadowing yöntemiyle birlikte anmak yanlış olur.

Yönetmen filmin içinde sübliminal mesaj olarak verdiği bir görüntüyü filmin sonunda karşımıza çıkarır ve kanepesine uzanıp full hd televizyonunda osura osura filmi izleyen Berkecan'ı dumura uğratır. ''Anaa ben bunu nerden hatırlıyom lan?'' diye geçirir içinden Berkecan. Ancak filmi 2 ya da 3. kez izleyince anlayabilir. Bu da yapılan filme saygınlık kazandırır. 

Foreshadowing genellikle kitaplarda kullanılan bir yöntemdir. Hala daha kullanılıyor. Bu yöntemi en güzel anlatacak cümleyse şudur: ''Duvarda asılı silah oyunun sonunda mutlaka patlar.'' 

Breaking Bad'de de sıkça kullandılar bu yöntemi. İzlemeyen varsa bu örnekleri lütfen geçsin. Spoiler içerir. 

Spoiler diyorum bak. 

Benden günah gitti.


Dizinin ilk bölümünde gökten bir pantolon düşer. Pantolon Walter'a aittir. 5 sezon sonra dizinin bitmesine yakın bölümlerde yerde bir pantolon gözükür. Bu Walter'ın birinci sezon havadan düşen pantolonudur.


Havada çarpışan uçak kazasında Walter'ın evinin bahçesine düşen ayıcık ve Jesse'nin öldürdüğü Gale'ın evinde bulunan kafatasının sol tarafı, Gus Fring'in ölüm sahnesine oldukça benziyor.

Bu tür örnekler çoğaltılabilir. Ben sadece daha iyi anla diye açıklama gereği duydum.

Neyse bunu da anladığına göre filme devam ediyorum. 


Dans ederken ekrana gelen bu görüntü oldukça manidardır. Hatta aynı kelebeklerden Nina'nın odasında da vardı. Arkada uçan kelebekler Monarch Zihin Kontrolüne bir atıftır. 

Monarch Zihin Kontrolünün simgesi kelebektir. 


Kelebek, zihin kontrolünü; maskeler ise Alter Egoyu yani insanın birden çok kişiliğini temsil eder.

Birçok ünlü kelebekle hatıra fotoğrafı çektirmiştir. 


Beyonce, her şeyi gören göz ve kelebek.


Katy Perry ve Monarch Kelebeği.


Miley Cyrus ve kelebekler. 


Kelebekler gibi bir ki üç bir ki üç.


Yani işin kökeni bu. Filmlerle yönetiyorlar bizi. 


Yansımalar da Alter Egoyu temsil eder.

Filmi hatırla. Kaç tane yansıma sahnesi var filmde? Saymakla bitmez. Bu da Nina'nın bir Alter Egoya yani farklı bir kişiliğe sahip olduğunun kanıtıdır.


5 Nina 1 k. Birden çok Nina. Alter Ego.


2 tane Nina. Beyaz kuğu, Siyah kuğu. Kapiş?

Şimdi elbette bana inanmayan insanlar çıkacaktır. Anlattıklarıma komplo teorisi diyen de çıkacaktır. Bu filmde oynayan oyuncunun Natalie Portman olması, filmde geçen onca sübliminal mesaj, kızın odasındaki kelebek, beyaz tavşan, kızın kendini birden çok kişi gibi görmesi, yansımalar... Daha birçok kanıt. Ben bunları götümden mi uyduruyorum? Yüo. Filmi izlediysen bunların hepsine tek tek bakabilirsin. Natalie bu filmde John Nash rolünü oynamıyor amına koyim. Belki de kendi hayatını anlatıyor. Belki de nasıl kontrol edildiğini anlatmaya çalışıyor.



Nina'nın evinde şöyle resimler vardır. Yalnız üstte ve alttaki fotoğraf arasında birazcık fark var. Biri gülerken diğeri ağlıyor. Ortadaki resim amk ortadaki. Gene bu görüntüler saniselik olarak ekrana geliyordur. 


Nina dans ederken Şeytan artık ona çok yakındır. 


Çok çok daha yakın.


En son Şeytanla dans eder. Hobaaaa haydi kızlar oturmaya mı geldik?




Halüsinasyon tarzı sübliminal mesajlar gelir bu arada ekrana. Gene birden çok Nina belirir.


Şeytan kontrolü ele geçirmeye başladıktan sonra Nina lezbiyen bir ilişki yaşar. İlişkiye girdiği kızı bir anlığına kendi gibi görür. Zaten filmin başından beri insanları kendi olarak görüyordu.


Olanlardan sonra Nina yatağında uyurken arkasında bulunan müzik kutusuna bir Osmanlı tokadı indirir.


Müzik kutusunun arkasında bir Şeytan biblosu belirir. Çünkü Şeytan kontrolü ele almaya başlamıştır. 

Başta söylediğim dikkat etmen gereken yeri hatırlıyor musun? Annesi müzik kutusunu koyarken o Şeytan biblosu orada mıydı? Hayır. Şeytan biblosunu oraya sonradan kasıtlı olarak koymuşlar. 


Nina hemen odasındaki ''oyuncaklardan'' kurtulmak ister. Oyuncaklar? Beyaz tavşan? Beyaz tavşanın da ne anlama geldiğini hatırladın umarım.


Nina olanları anlamıştır ve kurtulmak ister.


Baştan beri ufak tefek olan yaraları daha da belirginleşip bu hali alır. 


Çünkü Şeytan Nina'yı tamamiyle kontrol altına almıştır. 

Bu kırmızı gözlerde tanıdık gelmiştir. Filmin kopuş yeri dediğim yeri hatırla. 


Filmin tanıtımında bile kırmızı gözlü Nina gösterilir. Ahanda kanıtı.


Artık Nina eski Nina değildir. Bu sahnede Nina'nın ayaklarını gösterirken arkada kelebek figürleri gösterilmesi gene oldukça anlamlıdır. 


Nina artık başka biridir. 


Şeytan kontrolü ele geçirdikten sonra evdeki resimlerde bu hali alır.


Beyaz Kuğu...


...zorla ve başkaları tarafından...


...Siyah Kuğuya dönüştürülür. 


Nina dans ederken kameralara cee ee pozunu verir. 

Lütfü Bey, ben hepsini yapıyorum da, gözlerimden ateş çıkartamıyorum. O nası oluyo acaba? 

Evet muhtar. Bir ifşanın daha sonuna geldik. Black Swan gibi yüzlerce film var ifşa bekleyen. Çoğu filmlerin yapılışının bir amacı vardır. Kimisi ifşa güder, kimisi gizem.

Benim amacım senin Black Swan'e olan bakış açını değiştirmekti. Filmlere olan bakış açını. Neden bu tür şeyleri filmlerle anlatıyor dersen, çünkü tüm dünyaya ulaşabildikleri tek şey medya.

Kanepeye uzanıp elinde mısır patpatıyla (Popcorn değil lan. halis mulis mısır patpatıdır onun ismi) film seyretme keyfi güzel ama ne anlattığını anlamak çok daha güzel.

Başka bir yazıda görüşmek üzere kaptan.

Esen kal.

©Barney Sikkinson.

Öperun.